İlginç
Hikâyeler
Nasreddin
Hoca:
Nasreddin Hoca bir gün heybe almak için
pazara gider. Güzel bir heybe görüp pazarcı ile pazarlık yapar ve 1 akçeye
anlaşırlar. Tam oradan ayrılacaktır ki daha güzel bir heybe dikkatini çeker:
- Kaç akçe şu heybe
muhterem?
- 2 akçe hocam.
- Aldım gitti, diyen hoca
elindekini bırakır ve onu alıp tam gidecekken pazarcı seslenir:
- Hocam. Bu heybe 2 akçe.
Sen 1 akçe verdin.
Hoca sinirlenir:
- Bre cahil adam! Sana önce 1 akçe
verdim. Sonra da 1 akçelik heybe bıraktım! İkisi eder 2 akçe. Daha benden neyin
parasını istersin!
Mecliste
Osman Yüksel'in milletvekili olduğu
yıllardır. Bir gün meclis kürsüsünde, kendisine lâf atan vekillere dayanamaz ve:
“-Bu
meclistekilerin yarısı eşektir!”
der ve iner kürsüden.
Bunun üzerine meclis karışır ve herkes
kendisinden sözünü geri almasını ister. Arkadaşlarının da ricası ile tekrar
kürsüye çıkar ve keskin zekâsını gösteren ve vekilleri rahatlatan şu sözleri
söyler:
“-Bu
meclistekilerin yarısı eşek değildir!”
Parite
Olayı:
Olay, henüz döviz kurlarının uygulanmadığı
yıllarda ABD-Kanada sınırındaki bir şehirde geçmektedir:
ABD ve Kanada malum ki para birimi olarak 'dolar' kullanmaktadırlar. Yalnız
her iki ülke de kendi paralarının daha değerli olduğunu iddia etmektedirler.
Şöyle ki Kanadalılara göre:
1 ABD Doları= 90 Kanada Centi, Amerikalılara göre ise :
1 Kanada Doları= 90 ABD Centi.
Bir amerikalı, cebindeki 1 dolarla dolaşmaya çıkar. Bir ara karnı acıkır ve
simit alır (amerikan simiti!). Simitin fiyatı 10 centtir. Cebindeki 1 doları
verir. Simitçi bozuk para ararken cebinin bir köşesinde 1 Kanada doları bulur,
onu verir (90 cente eşit ya!). Derken sınırı yürüyerek geçer ve Kanada da
dolaşmaya başlar. Kaleme ihtiyacı olduğunu hatırlar. Girer bir kırtasiyeciye.
Kalemin fiyatı da 10 Kanada centidir. Cebindeki 1 Kanada dolarını verir.
Kırtasiyeci de para üstü olarak 1 ABD doları verir. Oradan da ayrılıp evine
döner. Sonra düşünmeye başlar:
- Yahu sabah evden çıkarken cebimde 1 ABD dolarım vardı, şimdi de 1
ABD dolarım var. Pekiyi simitle kalemin parasını kim verdi?
Bir
Derviş:
Garip dervişin biri büyük bir köşkün
önünden geçerken evin 'av meraklısı ve zalim' olan beyi, yardımcıları ile ava
gitmek için evden çıkıyorlardır. Dervişle selamlaşırlar. Aksilik bu ya o gün hiç
bir şey vuramadan dönerler. Bey çok sinirlidir:
“-Sabah ava giderken karşılaştığımız o
dervişi bulun çabuk! Onun yüzünden işlerim ters gitti. Uğursuzu getirin bana!”
Yardımcıları hemen dervişi bulup beyin
huzuruna çıkarırlar. Bey kükrer:
“-Bre uğursuz adam! Senin yüzünden elimiz
boş geldik! Hiçbir şey vuramadık! Tiz vurun kellesini!”
Derviş, beye şöyle
der:
“-Beyim sabah selamlaştık. Siz hiçbir
şey vuramadınız. Ben ise kellemi kaybediyorum. Siz söyleyin, hangimiz daha
uğursuzuz?”
Hızlı
Kaplumbağa:
Bu paradoks, Zenon Paradoksu
olarak ta bilinir:
Hikaye bu ya, kaplumbağanın biri yolda Carl LEWİS'le (Bu ismin gerçek
hayatla hiçbir ilgisi yoktur!) karşılaşır. Kısa bir sohbetten sonra kaplumbağa,
Lewis'e 100 metre yarışı teklif eder. Önce bu teklife gülüp geçen Lewis,
kaplumbağanın gayet ciddi ve ısrarcı olması üzerine isteksiz bir şekilde teklifi
kabul eder:
- Tamam yarışalım ama neyine güvenip benimle yarışmaya kalkıyorsun be
birader?
Kaplumbağa, yalnız bir şartı olduğunu söyler:
- Senden tek isteğim, ben yarışa 10 metre önden başlayacağım. Bu şartla
beni kesinlikle geçemezsin. Ne o yoksa korkuyor musun?
Lewis kaplumbağanın şartını kabul eder. Yalnız kaplumbağa bir açıklamada
bulunur:
- Yarışa başladığımızda sen benim ilk başladığım noktaya geldiğinde ben
biraz önde olacağım(mesela 10 metre). Bu anda filmi dondurup farkı göre biliriz.
Tekrar harekete başladığımızda sen ikinci kez yarışa başladığım noktaya
geldiğinde ben biraz daha önde olacağım(mesela 10 cm). Tekrar hareket
ettiğimizde benim son olarak geldiğim yere geldiğinde ben mutlaka senin önünde
olacağım. Dolayısı ile sen hiçbir zaman beni geçemeyeceksin.
Bu sözleri duyan Carl LEWİS, yarışma fikrinden vazgeçer. Mâlum, itibar
meselesi...
Temelden:
Temel, çalışmak için gittiği şehirden,
köye babasına mektup yazar. Klasik mektup cümleleriyle başlayan mektup, şu notla
biter:
-"Babacuğum. Acele cevabini bekliyrum. Yalnız, zarfa
biraz da para koyarsan iyi olir. Oğlin Temel."
Aradan onbeş gün geçer ve mektubun cevabı
gelir. Temel büyük bir heyecanla zarfı açar. İçinden sadece mektup çıkar.
Mektubun sonunda da bir not vardır:
-"Oğlim Temel. Sana para göndereceydum.
Ama aha bu geri zekali anan zarfi kapatmiş. Bir daha ki sefere evladim. İmza:Buban."
Ağanın
atları:
Zengin bir köy ağası vefat
eder. Vasiyeti açılır. Mallarının yarısını(1/2) büyük oğluna, dörtte birini(1/4)
ortanca oğluna ve beşte birini(1/5) küçük oğluna bırakmıştır. Bütün mallar
paylaşılır ancak Ortada 19 tane de "at" vardır. 19'u ne ikiye, ne dörde, ne de
beşe bölmek mümkündür. Köyün en akıllı adamına gidip akıl danışırlar. Adam da
onlara yardımcı olabileceğini söyler. Der ki:
-"Benim de bir atım var. Alın bunu size
veriyorum. Oldu mu 20 at? Yarısını sen al bakalım (10). Dörtte birini de (5)
ortanca kardeşin alsın. Beşte birini de (4) en küçüğünüze verelim. On, beş daha
onbeş. Dört daha ondokuz. Verin bakalım şu bizim geriye kalan düldülü...!
Yalancı-Doğrucu
Köy:
Günün
birinde yolumuz bir köye düştü. Ama bu köy öyle sanıldığı gibi bir köy değil.
Herkesin kendine göre bir özelliği var. Ve bu insanlardan ikisi bizi köyün
girişindeki köprünün başında bekliyor. Burada iki köprü var. Biri köye gidiyor
diğeri ise gitmiyor. Ve adamlara soruyoruz:
Köye giden köprü hangisi¿
1. adam: Ben her zaman doğru söylerim. Bu köprü köye gider.
2. adam: Ben her zaman yalan söylerim. Arkadaşımın gösterdiği köprü köye gider.
Acaba hangisi yalancı¿ İsmail Serdar
YILMAZ'dan
Erciyes'in
Karı:
Yıllarca Kayserililer ile ermeniler
birlikte yaşamışlardır. Birbirleriyle sıkı münasebetlerinin fazla olduğu
yıllarda, bir kayserili, ermeni arkadaşından borç para ister. Ermeni arkadaşı ne
zaman ödeyeceğini sorar. Kayserili:
-"Şu Erciyes Dağı'nın karı
eriyince borcumu öderim."
Ermeni, bir yıl bekler. Kayseriliden ses
yoktur. Gider yanına ve alacağını ister. Kayserili, Erciyes'i gösterir ve daha
üzerinde kar olduğunu söyler. Bir süre sonra ermeni, kayserilinin oyununa
geldiğini anlar. Bunu içine sindiremez. Artık karar vermiştir ve o da bir başka
kayseriliyi kandıracaktır. Gider bir arkadaşına ve borç ister. Kayserili ne
zaman ödeyeceğini sorar ve o da aynı cevabı verir:
-" Erciyes'in karı eriyince"
"Pekiyi" der kayserili. Aradan bir yıl
geçer ve kayserili hemşerim alacağını istemek için ermeniye gider. Ermeni
vatandaşımız bu durumu beklediği için çok rahat bir tavırla Erciyes'i gösterir
ve hâlâ karın erimediğini söyler. Kayserilinin de cevabı hazırdır:
-"O gördüğün kar, bu yılın karı.
Geçen yılın karı çoktaaaan eridi"
Ermeni ne yapacağını şaşırır ve çaresiz
borcunu öder.
Müfettiş
Paradoksu:
Bir işyerini, önümüzdeki on gün içinde
vergi müfettişleri denetlemeye gelecektir. Müfettişler, mantık oyunlarını
sevdikleri için işyeri yetkilisine telefon açarlar ve:
-"Hangi gün geleceğimizi, o günün
sabahında tahmin edebilirseniz, denetimden kurtulacaksınız" derler.
Defterleri denetimden geçemeyecek kadar karışık
olan işyerinin yetkilisi, biraz düşünür ve müfettişlere:
-"Galiba bu denetimi yapamayacaksınız
efendim. Çünkü buraya geleceğiniz günü çok kolay tahmin edebilirim. Şöyleki:
Denetimi, onunucu ve
sonuncu güne bırakmazsınız. Çünkü ben ilk dokuz gün gelmediğiniz takdirde onuncu
gün geleceğinizi hemen bilirim. Dokuzuncu gün de gelmezsiniz.
Çünkü ilk sekiz gün içinde gelmezseniz, dokuzuncu gün geleceğiniz açıkça belli
olur. (Onuncu gün gelmeyeceğinizi az önce ispatlamıştım). Onuncu ve dokuzuncu
gün gelemeyeceğinize göre denetimi, sekizinci güne de
bırakamazsınız. Çünkü ilk yedi gün içinde gelmediğiniz takdirde sekizinci gün
geleceğinizi hemen anlarım...
Yetkili, mantık oyunlarına müfettişlerden daha
meraklıymış:)
Yaşanmış
Bir Olay
1974'teki Kıbrıs çıkarmasına katılan bir asker
anlatıyor:
“-Çok
şiddetli bir taarruz vardı. Mermiler kulağımızın dibinden geçiyordu. Siperde
daha önce hiç görmediğim bir asker yanıma yaklaştı. Belli ki bizim birlikten
değildi. Bir zarf çıkardı ve:
“-Memlekete dönünce bu zarfı, üzerindeki
adrese bırakır mısın?”
“-İkimiz de döneriz inşallah” dedim.
Israrla kendisinin dönemeyeceğini, benim
ise memleketime ve aileme kavuşacağımı söylüyordu. Biraz isteksiz de olsa
zarfı aldım. Ancak o çatışma sırasında birbirimizi kaybettik. Taarruz bitip
memlekete döndüğümden bir-iki yıl sonra eski eşyaları karıştırırken o zarfı
buldum. Unuttuğum görevi, geç de olsa yerine getirmek için İstanbul'a gittim.
Üzerindeki adres, Aksaray'daki eski bir eve götürdü beni. Kapıyı yaşlı bir
amca açtı.
“-Merhaba amca. Ben Kıbrıs'ta savaşan
oğlunuzdan bir mektup getirdim. Belki kendisi de gelmiştir.”
“-Bizim Kıbrıs'ta savaşan bir
oğlumuz yoktu ki evlâdım.”
Beni içeri davet ettiler. Eşi, bir
fotoğraf albümü ile geldi. Fotoğrafları gösterip:
“Sana zarfı bu genç mi verdi?”
“-Evet. Çok iyi hatırlıyorum. Buydu.” Ve
işte o an beni şok eden ve hâlâ düşündükçe aklımı başımdan alan şu cevabı
verdi:
“-Bu
çocuk benim oğlumdu. Fakat onu 35 sene önce Kore harbinde şehit verdik...”
Deli
mi Akıllı mı?:
Mahallenin delisi, sokağa yeni taşınan komşularının eşya
taşıyışlarını seyrediyordu. Evin babasının gayet güçlü ve iri yarı bir
görüntüsü vardı. Kültürlü bir insana benziyordu. Eşyaları bir çırpıda 5. kata
çıkarıyordu. Bir süre onu seyreden deli, yavaş yavaş yanına yaklaştı. Onun
geldiğini fark eden adam, bir şeyler sormak istediğini anlayıp beklemeye
başladı. Nihayet deliden soru geldi:
“- Bu eşyaların neden hepsini birden taşımıyorsun?”
“- Dikkat etmedin galiba. Burada bir kamyon eşya var.
Hepsini bir seferde nasıl taşıyacağım!?”
“- Bir seferde taşıyabileceğin miktarda eşyayı
sırtladığında, üzerine o ağırlığın binde birini koyarsam yine taşıyabilir
misin?”
“- Elbette. Ne kadar fark edecek ki?”
“- Öyleyse tekrar binde birini koyabilirim ve sen
yine taşıyabilirsin.”
“- Doğal olarak! Binde birlik ağırlık farkı, beni
etkilemez”
“- Pekiyi bunu devamlı yaptığımda tüm eşyaları
yüklemiş olmaz mıyım?”
“- Eeee şeyy... evet.”
“- O halde neden hepsini birden taşımıyorsun!?”
devam edecek...
[Ana
Sayfa] [Paradokslar]
[İlginç
Hikâyeler] [Çeşitli
Konular] [Kitaplar]
[Basında Biz]
[Hazırlayan]
[E-Mail]
|